Dismenore (adet sancısı) , adet döngüsü sırasında yaşanan ağrılı kramplar anlamına gelir. Genellikle karın alt bölgesinde hissedilen bu ağrılar, bazı kadınlar için hafif şiddette olabilirken, diğerleri için günlük yaşamı etkileyecek kadar şiddetli hale gelebilir. Adet döneminde rahim kasılmalarının artması ve prostaglandin adı verilen kimyasalların salınımıyla ilişkilidir.
Dismenore, iki ana gruba ayrılır: Primer dismenore ve sekonder dismenore. Primer dismenore, altta yatan bir hastalık olmaksızın ortaya çıkan ağrıyı ifade ederken, sekonder dismenore, genellikle başka bir rahatsızlık veya durumdan kaynaklanır.
Dismenore, adet döneminde ortaya çıkan ağrılı kramplar olarak tanımlanır ve iki ana gruba ayrılır: primer dismenore ve sekonder dismenore. Her iki türün de farklı nedenleri ve özellikleri bulunur. Dismenorenin doğru şekilde değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi, kadın sağlığı açısından önemlidir.
Primer dismenore, altta yatan bir hastalık olmaksızın ortaya çıkan adet ağrılarıdır. Genellikle adet kanamalarının başladığı ergenlik döneminde görülür ve genç yaşlarda daha yaygındır. Bu türde ağrı, rahim kasılmalarını artıran prostaglandin isimli kimyasal maddelerin yüksek seviyelerde üretilmesiyle ilişkilidir. Prostaglandinler, rahim kaslarının güçlü bir şekilde kasılmasına neden olarak ağrıyı tetikler. Ağrılar genellikle adet kanamasından hemen önce başlar ve kanamanın ilk birkaç günü boyunca devam eder. Karın alt bölgesinde yoğunlaşan ağrı, bazen sırta ve bacaklara yayılabilir. Ayrıca mide bulantısı, kusma, halsizlik ve baş ağrısı gibi belirtiler de görülebilir. Primer dismenore, zamanla hafifleyebilir ve doğum yapmış kadınlarda semptomların azalması sıkça gözlemlenir.
Tedavi yaklaşımında ağrı kesiciler, sıcak kompres uygulamaları ve düzenli egzersiz önerilir. Ayrıca hormonal doğum kontrol yöntemleri de semptomları azaltmada etkili olabilir. Yaşam tarzı değişiklikleri ve stres yönetimi de primer dismenore ile başa çıkmada yardımcıdır.
Sekonder dismenore, genellikle 30 yaş sonrasında ortaya çıkar ve altta yatan bir jinekolojik rahatsızlığa bağlıdır. Bu türde ağrılar, regl dönemi dışında da devam edebilir ve genellikle zamanla daha da şiddetlenir. Sekonder dismenoreye en sık yol açan nedenler arasında endometriozis, miyomlar, pelvik inflamatuar hastalık ve adenomyozis gibi rahatsızlıklar bulunur. Örneğin, endometriozis hastalarında rahim iç tabakasına ait dokuların rahim dışında büyümesi, hem adet dönemlerinde hem de diğer zamanlarda şiddetli ağrılara yol açar. Benzer şekilde, rahim duvarında oluşan iyi huylu tümörler (miyomlar), kasılmaları artırarak dismenore semptomlarını tetikleyebilir.
Sekonder dismenorede, ağrının yanı sıra yoğun adet kanaması, pelvik bölgede kronik ağrı ve ilişki sırasında ağrı gibi belirtiler de görülebilir. Tedavi altta yatan nedenin belirlenmesine odaklanır. Bu nedenle detaylı bir jinekolojik muayene ve görüntüleme testleri gereklidir. Tedavi, genellikle ilaç kullanımı, hormonal tedaviler veya cerrahi müdahaleler şeklinde planlanır.
Primer ve sekonder dismenore, başlangıç yaşı, nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri açısından farklılık gösterir. Primer dismenore, genç yaşlarda görülürken, sekonder dismenore daha ileri yaşlarda başlar. Primer dismenore altta yatan bir hastalık olmadan ortaya çıkar ve genellikle prostaglandin seviyelerinin artışına bağlıdır. Sekonder dismenore ise endometriozis, miyom veya pelvik enfeksiyon gibi bir hastalığa bağlı olarak gelişir. Primer dismenorede ağrı genellikle adet döneminin ilk birkaç günü ile sınırlıyken, sekonder dismenorede ağrı adet dönemi dışında da devam edebilir ve giderek şiddetlenebilir.
Primer dismenore, yapısal bir bozukluk olmaksızın gelişen adet ağrılarıdır. Ağrıların temelinde, rahimdeki kasılmaları yöneten biyokimyasal süreçler yer alır. Bu süreçlerin başrolünde ise prostaglandin adı verilen maddeler bulunur. Prostaglandinler, adet döngüsünün belirli evrelerinde yoğun şekilde salgılanır. Bu maddeler rahmin kasılmasını artırır ve ağrı eşiğini düşürür. Her adet döngüsünde bu doğal süreç tekrar eder. Ancak bazı kadınlarda prostaglandin seviyesi daha fazla yükselir. Bu durum daha şiddetli ağrılara neden olur.
Rahim kasılmaları, vücudun döllenmemiş yumurtayı ve rahim içi dokuyu dışarı atma mekanizmasıdır. Bu kasılmalar, rahmin düz kasları tarafından gerçekleştirilir. Kasılmalar sırasında rahme giden kan akışı azalır. Dokular oksijen alamaz ve sinir uçları uyarılır. Bu süreç ağrının başlamasına yol açar. Prostaglandinlerin düzeyi arttıkça kasılmalar daha sık ve güçlü hale gelir. Bu da ağrının şiddetini doğrudan etkiler.
Genetik faktörler de primer dismenore gelişiminde önemli rol oynar. Ailesinde şiddetli adet ağrısı yaşayan bireylerde benzer sorunlar gözlemlenir. Araştırmalar, genetik yatkınlık ile prostaglandin üretimi arasında bir bağlantı olabileceğini göstermiştir. Genetik yapı, ağrıyı algılama ve yönetme becerilerini de etkileyebilir. Bu durum, bazı kadınların ağrıyı diğerlerinden daha yoğun hissetmesine neden olabilir.
Yaşam tarzı ve çevresel etkenler de ağrının şiddetini etkileyebilir. Stres düzeyi yüksek olan kadınlarda dismenore daha yaygındır. Düzensiz uyku, aşırı kafein tüketimi ve hareketsizlik de bu durumu kötüleştirebilir. Sigara kullanımı, vücutta oksijen seviyesini düşürerek rahim kasılmalarını olumsuz etkiler. Sağlıksız beslenme ve düşük vücut kitle indeksi de hormon dengesini bozabilir. Bu faktörler birlikte değerlendirildiğinde, ağrının sadece biyolojik değil, yaşam koşullarına bağlı olarak da şekillendiği görülür.
Ergenlikte regl düzensizliği oldukça yaygındır ve genellikle endişe verici bir durum değildir. Bu düzensizlikler, vücudun hormonal değişikliklere uyum sağlama sürecinin bir parçasıdır. Genç kızlar, bu dönemde adet döngüsünün tam olarak yerleşmesi için zamana ihtiyaç duyarlar.
Ergenlik dönemindeki genç kızların büyük bir kısmı, adet döngülerinde düzensizlikler yaşar. Bu, özellikle ilk iki yıl boyunca yaygın bir durumdur. Döngülerin uzunluğu ve kanama miktarı farklılık gösterebilir. Bu süreçte, vücut hormonal dengeyi sağlamak için çalışır.
Adet döngüsündeki düzensizliklerin temel nedeni, hormonlardaki dalgalanmalardır. Bu dönemde hormonların rolü oldukça önemlidir ve genç kızların vücudu bu yeni duruma adapte olmaya çalışır.
Genç kızların ilk adet dönemlerinde yaşadıkları düzensizlikler genellikle normal kabul edilir. Ancak, döngüler aşırı derecede düzensizse veya aşırı kanama gibi belirtiler varsa bir uzmana danışmak önemlidir. Vücudun bu döneme alışması zaman alabilir ve çoğu durumda bu düzensizlikler, ergenliğin ilerleyen yıllarında kendiliğinden düzelir.
Cinsel ilişki sırasında kadın yumurtasının erkek üreme hücresi spermle döllenmesiyle başlayan süreç şeklinde tanımlanan gebelik (hamilelik) ortalama 37-40 hafta sürmektedir. Doğum kontrol yöntemlerine başvurulmayan cinsel birlikteliklerde hamilelik ihtimali artar.
Riskli gebelik ya da yüksek riskli gebelik; gebelik öncesi ya da gebelikte ek bir hastalığı olan veya taramalarda düşük riski veya bebekte sakatlık riski çıkan gebeliklerdir
Normal vajinal doğum yapılamayan durumlarda başvurulan yöntem, sezaryen doğumdur. Normal doğum düşünülen durumlarda acil olarak sezaryene geçiş yapılabileceği gibi doğum öncesi planlama yapılarak da sezaryen kararı alınabilir. Doğumdan önce sezaryen yapılacağı kesinleşmiş ise işlemin yapılacağı tarih ve saat belirlenebilir.
Sezaryen doğum, ameliyathane koşullarında ve anestezi altında gerçekleştirilen bir doğum tekniğidir. Bu işlemde önce karna, sonra rahme kesi uygulanarak bebeğin anne karnından çıkarılır. Daha sonra kesi yerleri dikiş ile kapatılarak doğum tamamlanır.
ajinal akıntı, vajina ve rahim ağzındaki küçük bezlerden salgılanan sıvıdır. Bu sıvı, vajinayı ve üreme sistemini temiz ve sağlıklı tutarak eski hücreleri ve kalıntıları temizlemek için her gün vajinadan sızar. Östrojen seviyelerindeki normal değişikliklerden vajinal akıntı meydana gelebilir
Vajina sarkması, vajinanın etrafındaki kas, bağ dokular, pelvik organları ve dokuları yerinde tutan sinir, kas dokularının zayıflamasıyla kopar ve vajenden dışarı sarkmalar meydana gelir. Normal doğum yapmak, östrojenin yetersiz gelmesi, yaşlılık gibi sebeplerden ortaya çıkmaktadır
Tedavi edilebilen cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Sifiliz, bel soğukluğu, klamidya ve trikomoniyazdır. En sık görülen seksüel geçişli 4 hastalık ise; hepatit B, herpes simplex, HIV (AIDS) ve HPV tam olarak tedavi edilemez